Hayvan Özgürleşmesi ve Sosyal Devrim, Brian A. Dominick : 3

Sosyal Devrim Nedir?

“Devrim” anlamı kişiden kişiye değişen kelimelerden biridir. Hatta muhtemelen “devrimin” ne olduğu konusunda aynı fikre sahip olan iki insan bulmak mümkün değildir demek yanlış olmaz. Benim bakışımda bu devrimi gerçekten güzel yapan şeydir.

Ben devrimden bahsettiğimde, dramatik bir sosyal dönüşümü kastediyorum. Ama benim devrimim devlet veya kapitalizmin yıkılması gibi dış dünyadaki objektif değişimlerle tanımlı değil. Bunlar bana göre yanlızca semptomlar. Bence devrim bizim dışımızda bulunabilen bir şey değil. Tümüyle içsel ve tamamiyle kişisel birşey.

Her bireyin bir bakış açısı vardır. Hepimiz dünyayı farklı bir şekilde görürüz. Ancak çoğu insan için, bakış açılarını içinde yaşadıkları toplum onlar için biçimlendirir. Ezici çoğunluğumuz, dünyayı ve kendimizi, hayatlarımızı yöneten kurumlar, yani hükümet, aile, evlilik, kilise, şirketler, okul, vb. tarafından koşullanmış bir şekilde görürüz. Bu kurumların her biri de, genel olarak Sistem dediğim —göreli bir azınlığın gücünün devamını sağlamak amacıyla kurulmuş— bir varlığın parçasıdır. Bu seçkin tabakanın hep daha fazla ve daha fazla güç hırsından destek alan Sistem kaçınılmaz şekilde dünyanın geri kalanına baskı yapmak suretiyle iktidarını besler.

Sistem, çoğu açıkça kabul edilen ama nadiren anlaşılan, çok daha az oranda karşı çıkılan, pek çok farklı baskı türü kullanır. Önce sınıf ayrımı vardır, yani ekonomik baskı; devletçilik, yani insanların siyasal otorite yoluyla boyun eğdirilmesi; cinsiyetçilik ve eşcinsellik, yani heteroseksüel (erkek) üstünlüğü ya da ataerkillik; ırkçılık, ki etnik kökene dayalı baskı için kullanılan genel bir terimdir. Bu açıkça kabul edilen baskı türlerine ek olarak yaşa bağlı ayrımcılık, yani yetişkinlerin çocuk ve genç insanlar üstündeki hegemonyası; ve son olarak da insan merkezcilik, yani türcülük dolayısıyla ortaya çıkan baskılar ve çevresel yıkım vardır[2].

Tarih boyunca, Sistem bu baskı dengelerine dayalı olarak varlığını sürdürmüş, ve bunların sonucu olarak gücünü arttırıp yoğunlaştırmıştır. Bunun sonucu olarak, her baskı türü bir diğerine bağlı hale gelmiştir. Bu farklı baskı türlerinin birleşmesi birbirinin etkisini arttırıp, özellikle güç ve dayanıklılık konusunda birbirini tamamlamasına yol açmıştır.

Sosyal olarak bizi kurgulayan güç, aynı zamanda ırkçılığın, türcülüğün, cinsiyetçiliğin ve sınıf ayrımcılığının vb. arkasındaki güçle aynıdır. Dolayısıyla çoğumuzun, Sistemin kurumlarının ürünleri olarak, baskıyı içimizde besleyecek şekilde sosyal olarak kurgulandığımızı varsaymamız makul olacaktır.

Devrim bize küçük yaştan beri aşılanmış batıl inançlara ve sahte değerlere, ve yapmayı ve yapmamayı öğrendiğimiz davranışlara meydan okuma sürecidir -bir olay değil-. Düşman kendimizizdir; kafamızın içindeki zorbalardan kurtulmak devrim olacaktır —onların sokaktaki yapılarının çöküşünü izlemek yalnızca birlikte, yekvücüt ve sınırsız bir şekilde devrim yaptığımızın (müjdeli!) bir işaretidir. Sosyal devrim içsel süreçlerin bir toplamıdır. İçinde yaşadığımız objektif koşulların radikal sosyal değişimi, böyle bir devrimin sonucu olarak ancak orataya çıkabilir.

Hayvan Özgürleşmesi ve Sosyal Devrim, Brian A. Dominick : 2, Giriş

Giriş: Veganarşistler

Belli bir süredir, hayvan özgürleşmesi ve onun adına mücadele veren eylemciler ateşli bir söylem ve çalışmaya bulaşmış durumdalar. Hayvan özgürleşme teorisi ve eylemciliği, ana akım Sol tarafından nadiren kabul görülüp, ciddiye alınsa da, pek çok anarşist bunların meşruluğunu, yalnızca haklı bir dava olarak değil, aynı zamanda radikal kuram ve devrimci pratiğin vazgeçilmez temel parçaları olarak kabul etmeye başladılar. Kendilerini anarşist olarak adlandıran insanların çoğunluğu hayvan özgürleşmesini ve bunun ortaya koyduğu hayat biçimini -veganlığı- kabul etmemiş de olsa da, artan sayıda genç anarşist ekolojik ve hayvanları dışlamayan yaklaşımları genel uygulamalarının (praxis) bir parçası olarak benimsemektedirler[1].

Benzer şekilde, pekçok vegan ve hayvan özgürlükçüsü de, anarşist düşünceden ve onun zengin geleneğinden etkileniyorlar. Bu, bazı hayvan özgürleşmesi eylemcilerinde, yanlızca insan harici hayvanlara değil onların insan savunucularına karşı olan savaşının yoğunluğunu gittikçe arttıran devletçi, kapitalist, cinsiyetçi, ırkçı ve yaşı öne çıkaran Sisteme karşı giderek artan bir düşmanlık olarak kendini gösteriyor. Görece yeni bir topluluk olan hayvan özgürlükçüleri, hızla modern toplum dediğimiz karşılarındaki türcü makineyi besleyen toplam gücü algılıyorlar. Bu farkındalık arttıkça, hayvan özgürlükçüleri ve onların daha sosyal yönelimli emsalleri olan anarşistler arasındaki etkileşim de artacaktır.

Bir zamanlar birbirinden tümüyle ayrı olduğunu düşündüğümüz mücadelelerimizin ortak noktalarını ve birbirlerine olan bağlantılarını farkettikçe, özgürleşme ve devrimden ne kastettiğimizi de daha iyi anlayacağız.

Bu uzun vadeli vizyonun ötesinde, anarşistler ve hayvan özgürlükçüleri ortak bir stratejik yöntemi de paylaşırlar. Herkes için konuştuğumu iddia etmeden şunu söyleyeceğim, gerçek anarşist ve hayvan özgürlükçüleri olarak kabul ettiğim insanlar, vizyonumuzun kabulu için etkili olan her yolu denemeyi kabul ederler. Hakkımızdaki ana akım algının tersine, manasız yıkım ve şiddetin istediğimiz sonuca ulaşmayacağını bilen insanlarız. Ama amaçları reformlarla sınırlı olan liberaller ve ilericilerin aksine, gerçek değişimin yalnızca baskıcı toplumun yaratıcı dönüşümüne ek olarak yıkıcı güç de kullanılmasıyla mümkün olabileceğini biliyoruz. İstediğimiz kadar yeni şeyler yaratabiliriz, ve mümkün olduğunca da pro-aktif olmalıyız. Ama aynı zamanda, ancak var olanı yıkarak yeni şeyler yapmak için yer açabileceğimizi de biliyoruz.

Ben Veganım çünkü hayvanlara merhamet duyuyorum; Onları tıpkı insanlar gibi kıymetli varlıklar olarak görüyorum. Ben bir anarşistim çünkü insanlara da aynı merhameti duyuyorum, ve uzlaşıcı bakış açıları, yarım yamalak stratejiler ve satılmış ideallerle yetinmeyi reddediyorum. Bir radikal olarak, hayvan ve insan özgürleşmesine yaklaşımım tavizsiz: herkes için tam özgürlük, yoksa…

Bu makalede, sosyal değişimi hedefleyen her yaklaşımın, yalnızca sosyal ilişkilerin değil, insanların, insan dışı hayvanlar da dahil doğayla ilişkisini de anlamayı da kapsamak zorunda olduğunu göstermeyi amaçlıyorum. Aynı zamanda da neden hayvan özgürlüğü için, sosyal devrim gayretini derinlemesine anlamayan ve içselleştirmeyen bir yaklaşımın, mümkün olmadığını göstermeyi umuyorum. Hepimiz “veganarşistler” olmalıyız yani bir nevi.

Bazı hayvan hakları savunucuları hayvan haklarının tanınmasının kürtaja karşı olmak anlamına geldiğini düşünüyorlar. Hiçbirşey gerçekten bu kadar uzak olamaz. Kürtaj, toplumda başka hiçbir yerde karşılaşılmayan eşsiz bir ahlaki problem sunuyor. Doğmamış bebek, hakları olan bir kişi olarak bile kabul edilse, gerçek şu ki bu ikincil hak sahibi, birincil bir başka hak sahibinin vücudu içinde yaşamakta – yani annenin. Hamileliği sonlandırma kararını ya anneye bırakacağız, ya da kendisi hamile kalamayan beyaz erkek bir yasa koyucu veya hakime. Ataerkil toplumumuzda sahip olduğumuz seçenekler sadece bunlar. Bizim bakışımızda, baskıya karşı çıkmak, bizim seçenek hakkını savunmamız anlamına gelmektedir.

—Anna E. Charlton, Sue Coe & Gary Francione “Amerikan Solu Hayvan Haklarını Desteklemeli: Bir Manifesto”

Hayvan Özgürleşmesi ve Sosyal Devrim, Brian A. Dominick : 1, Önsöz

Önsöz (Joseph M. Smith) Devrim araçlarını bileylemek:

Veganlığı benimsemek, ve hayvan ürünlerinin tüketimi ve kullanımından vazgeçmek, bir sonuç değil bir başlanıçtır; uygulayıcısına günlük gerçekleri farklı bir ışıkta görme olanağı sunan yeni bir başlangıç.

Ancak, insan harici hayvanların çektikleri acılardan ve vegan bir hayat tarzının faydalarından bahsetmek, muhataplarının ilk tepkisi genelde karşı çıkmak olduğundan, bir vegan için çoğunlukla cesaret kırıcı bir durumdur. Veganlığa karşı çıkanlar, veganların insan-hayvan ilişkilerine (radikal şekilde) bakışlarının yanlış olduğunu, ve böyle pervasız bir toplumsal başkaldırının ileride büyük maliyetleri olacağını söylerler. Sonuçta, veganlığın yanlışlığının açıkça ortaya çıkıp, son vadede bu fikrin bir köşeye atılacağını kehanet ederler.

Garip bir şekilde de olsa, Veganlığı eleştirenler aslında haklı.

Veganlığı “mantıksız” yapanın ne olduğunu anlayana dek, kişi vegan olmanın ne demek olduğunun ardındaki gerçek mantığı anlayamaz. Vegan olmayanların gözünde veganlığın “yanlış” görülmesine neyin sebep olduğunu sorgulamadıkça, insanlığın insan harici hayvanlara karşı vahşi ve hoşgörülemez davranışlarını görmelerini engelleyen yanlışları da hakkını vererek ortaya sermesi mümkün olamaz. Kişi, veganlığın prensiplerini adaletsizliğin yapısına bir bütün olarak uygulamadıkça, veganlığa olan ihtiyacı hiç anlamayacaktır.

Haklılar çünkü kendi başına bir veganlık, amacına ihanet etmektedir.

Öyle ki, sosyal kuralların kırılması sonucu ortaya çıkan yabancılaşma, çoklukla kişinin veganlığa olan adanmışlığını “sorgulamasına” yola açar.

Bir felsefi akım olarak veganlık, batı düşünce hayatının temellerine işlemiş ideolojilere meydan okuyan bir duruşa sahiptir. Sistemin kurumlarının insanları “kabul etmeye” programladığı akıl dışı inanç sistemlerine karşı olarak, veganlık prensipleri, kişileri maruz kaldıkları dogmaya meydan okumaya ve merhamet ve adalet uzerinden yeni bir etik anlayışı ve değerler sistemi kurmaya davet eder.

Var olan inanç sistemlerine meydan okumak, devletin baskın sosyal paradigmalarına gönüllü asker yazılan bir toplum için korkutucu bir kavramdır. Fakat, Brian Dominick’in bu makalede büyük bir beceriyle ortaya döktüğü gibi, eğer ki sosyal özgürleşmenin neler sunabileceğini gerçekten değerlendirmek istiyorsak, yapmamız gereken tam da bu meydan okumadır. Bu sürecin toplamında, veganlık sosyal devrimin karmaşık yapısının sadece bir parçasıdır. Brian’ın makalesi işte bu ışık altına en parlak şekilde parlamakta. Hayvan Özgürleşmesi ve Sosyal Devrim toplumu eşzamanlı çözümleyip dönüştürme sürecinde merhamet, eleştirel düşünce ve akılcılığın oynayabileceği (oynaması gereken) rolleri anlamak amacıyla çıktığımız yolda bize destek olabilecek sıkı bir iskelet yapı sağlamakta. Bu dönüşümün mecazi tekerleklerini harekete geçirmedeki korkusuz misyonunda, Brian, kendi içimizde taşıdığımız baskıcı ideolojilere meydan okumamız, ve onlarla her yanımızı sarmalayan adaletsizlik arasındaki bağları ortaya çıkarmamız için bizi teşvik etmekte.

Brian hepimizin bu kaçınılmaz sonuçlara varmak için gerekli araçlara sahip olduğumuza inanıyor. Veganlığa yaklaşan bir anarşist veya anarşizme yaklaşan bir vegan olmanız, veya ikisi de olmamanız önemli değil. Tüm gereken kolları sıvayıp, bu araçları bileyleyip organize bir çabayla insanlığın, adil bir toplumun ne olduğuyla ilgili miyop vizyonuna kafa tutmaya başlamak.

—Joseph M. Smith

Herkesin belli bir miktar zaman ve enerjisi vardır, ve bir amaç uğruna aktif şekilde harcanan zaman diğer bir amaç için varolan zamanı azaltır; ama insanlığın problemlerine zaman ve enerjilerini adayanların tarım-şirket ürünlerinin boykotuna katılmasına engel olan hiç bir şey yoktur. Vejeteryan olmak hayvan bedenlerini yemekten daha fazla zaman gerektirmez… Vejeteryan olmayanlar “insanların sorunları önce gelir” dediklerinde, insanlar için tam olarak ne yaptıyorlar da çiftlik hayvanlarının müsrif bir acımasızlıkla sömürülmelerine destek olmaya devam ediyorlar diye merak etmekten kendimi alamıyorum.

—Peter Singer Hayvan Özgürleşmesi